Mastodon
KültürYaşam

Zenginlik biraz soylu olmalı.

Bir ülkede zenginlik kolay elde ediliyorsa lümpenlik yaygınlaşır. Burada insanların zenginliğe ulaşmasında devletin politikası da önemlidir. Özellikle bizim gibi henüz 100 yaşında olan ve sermaye birikimini daha çok devletin teşviğiyle tamamlamış genç bir cumhuriyette bugüne kadar çeperde olanların zenginleşmesi, şokun derecesini arttırır. Herkesin zengin olma şansı Cumhuriyetin önemli bir özelliğidir ama bunun sancıları da olacaktır. Servetin topluma dağılması, toplumsal barış açısından olumlu olsa da bunun sindirilmesi bizim zamanımızı aşan ve buna katlanmak zorunda olduğumuz bir süreçtir.

Zenginlik nedir?

Zenginliği, yaşamanız için gerekenden çok daha fazlasına sahip olmak diye tanımlayabiliriz. Zenginliği servet olarak da görebiliriz. Ne var ki benim bu yazıda anlatmak istediğim sadece bu tanımdan ibaret değil. Bu tanımla beraber asalet, lümpenlik ve erdemden bahsederek bu kavramlar arasındaki ilişkiden bir sonuca varmak. Bunu başarmak için kendimi zengin birisi olarak düşünmekle başlayabilirim.

Eğer zengin biri olsaydım zenginlikten bir beklentim olurdu. Mesela şu soruları kendime sorardım.

Para dışında başka neye sahip oldum?

Zenginlik, bende hangi ince zevkleri yarattı?

Çevrem ve bakış açım değişti mi?

Bende değişen bir şey varsa bu iyi yönde mi yoksa tam tersi mi?

Bu anlamda zengin olmakla bir insanın çok varlıklı olmasını farklı şeyler olarak algılıyorum. Belki çok paranız vardır ama hayatınız istediğiniz yönde gitmiyordur. Varlık düzeyiniz arzu ettiğiniz tatmini sağlamıyordur. Bu anlamda bir şeylerin eksikliğini hissediyor olabilirsiniz.

Zenginlik, tanımı gereği banka hesabınızda kağıt miktarının ya da rakamların yükselmesi olarak görülebilir ama kişiliğinizi renklendiren bir tarafının da olması gerekir. Neticede zenginlik insana daha önce ulaşamadığı şeylere sahip olma fırsatını verir.

Maddi olarak çok varlıklı olsanız da zenginliğinizin sizi taşıyamayacağı yerler vardır. Bunun olması için sadece maddi olarak değil manevi olarak da size bir şeyler kazandırmalıdır.

Zenginlik sizde yeni istekler uyandırır. Önceleri sahip olmayı hayal etmediğiniz şeylere ulaşmak kolaylaşır. Özellikle onu kolay elde etmişseniz tutkularınıza hakim olmakta zorlanırsınız ve aşırıya kaçabilirsiniz.

Başlangıçta doğru görüşü kazanamazsanız bu, sizi yanlış sözlere ve davranışlara götürür. Sonrasında tatminsizlik ve mutsuzluk olur ki bundan her kurtulmak istediğinizde yeni mutsuzluklar yaratırsınız. İşin başında yanlış başlamanız, devamında hatalar getirir. Bugün çevremizdeki lümpenliğin sebebi budur.

Bu bağlamda eğer zengin biri olsaydım bunu bir karakter sınavı olarak görürdüm. Doğaya ve insanlara karşı sorumluca davranır ve zenginliğime bir anlam katmaya çalışırdım.

Asalet nedir?

Arapça kökenli bir kelimedir ve asli olanı gösterir. Köklerin çok eskilere dayanmasını ve asil olma durumunu tanımlar. Bugün de bazı kültürlerde toplumun üst katmanında yer alan kişilere verilen bir niteliktir. Bugün kağıt üzerinde böyle bir kurum olmasa da toplumda zenginliği kuşaklar boyu yaşayan ve bu nitelikleri hak eden insanlar vardır. Bu anlamda asalet, devamlılığı olan bir süreçtir ve nitelikleri kalıtsal olarak sonraki kuşaklara aktarılır. Zenginlik bir şekilde kazanılır ama asalet için en az 2 kuşak geçmesi gerekir.

Asaletin Nitelikleri Nelerdir?

Bazı insanlara zenginliği yakıştırırsınız çünkü asaleti, zenginliğinin önünde gider. Mesela asil olan bir insanı duruşundan, konuşmasından ve ses tonundan anlarsınız. Kendisini her şeyin üzerinde gören bir kibri olmaz. Tavırlarından yansıttığı tevazu, zenginliğin sadeliğini gösterir.

Prenses Diana ve asalet
Prenses Diana, asaletini diğer soylulardan farklı taşırdı.

Bununla beraber kaybettiğinde kızarak daha büyük hatalar yapmak yerine ondan ders alır. Neticede nasıl davranması gerektiği kuşaklar boyu aktarılan hafızasında saklıdır. Kurumsallaşmış bir aile kültürü vardır. Kızdığı ortamı terkeder çünkü oraya uygun değildir. Öfkenin onu kör edeceğinin farkında olması, akılcı hareket etmesini sağlar. Kendini göstermek isteyeceği bir yer yoktur. Bu yüzden asil insanları her yerde göremezsiniz.

Ayrıca asaletin dili tedirgin olmaz. İhtiyatlıdır ama sınırlarını çok iyi tanımlamıştır. Kendini iyi tanır ve karşısındaki hakkında kötü düşünmez. Değerini kendi tanımlamaz çünkü değerli olduğunu bilir. Bu hakkını toplumdan almıştır ve insanlar da bu hakkı kendisinden korktuğu için değil ona saygısından dolayı vermiştir.

Asalet, kuşaklar boyu kazanılan bir özelliktir.

Bize benzeyen ülkelerde zengin olmanın kolay yolları vardır ama onu sürdürebilmek bence gelişmiş bir ülkede olandan daha zordur. Kolay kazandığınız para, size çok daha büyük sorumluluk yükler. En zor görev, çocukların zengin bir hayatı yaşayabileceği kapasiteyi bugünden hazırlamak olmalıdır.

Eğer asalet sonradan kazanılan bir şeyse bunu gelecek kuşağa aktaracak olan insanların çocuklarına iyi örnek olması gerekir. Mesela ebeveynler çocuklarına sevmediği bir işi dayatmamalılar. Eğer çocuğun mizacı farklı ise ona uygun bir hayat tarzını benimsemesine yardımcı olmalılar.

Her çocuk yeteneğine ve mizacına uygun meslek sahibi olmalı. Bir gün varlığı yakalasa da onu kaybedebileceğini düşünmeli. Kaybettiği gün bunu cesaretle karşılayabilmeli ve yeniden varlığı kazanmak için gerçek zenginliğin bugüne kadar biriktirdiği insanlarda olduğunu görmeli. Giden varlığa üzülmemeli çünkü onu yeniden kazanacağı gerçek cevhere sahip olduğunu hissetmeli.

Bu sebeple çocuk hayatın iki yönü, mutluluk ve mutsuzluk, varlık ve yokluk, sağlık ve hastalık, yaşam ve ölümden oluştuğunu bilerek davranmayı öğrenmeli. Bunun tersine davranırsa, insanlar hayatı ölçülü yaşayarak zihnen de zenginleşirken kendisi kibirli davranmaya devam ederse, hayatta çok bedel ödeyeceğini görmeli.

Çocuklarımıza bu duyguları aşılamak, bu ilkeleri önce bizim benimsememize bağlıdır. Çocuklar için ilk örnek, anne ve babalarıdır. Çocuğun ailesinden aldığı eğitim okulda aldığı eğitimden daha önemlidir çünkü zihin dünyası aile ilişkileriyle şekillenir. Okula başlayacağı çağa geldiğinde bundan sonraki eğitimi, aile içinde oluşan zihin dünyasının üzerinde şekillenecektir.

Ne var ki çevremize baktığımızda genelde bunun tersi olduğunu görüyoruz. Ebeveynler çocuklarını bir yarış aracı gibi görüyor. Okulda ve sosyal hayatta sahip olduklarını göstermelerini adete teşvik ediyorlar. Bu durum, çocukları ileriki hayatında savunmasız ve kırılgan yapıyor.

Peki lümpenlik nedir?

Lümpen, ilk defa Karl Marx ve Friedrich Engels’in ortak çalışması olan “Alman İdeolojisi”nde ortaya attıkları terimdir. Bu terime göre bir sınıf bilinci olmayan ve yaşadığı topluma ters düşen kimsedir. Aslında marjinaldirler ama sesleri çok çıktığı için kalabalık görünürler. Kendisini bilgili zannedip davranışlarıyla insanlara itici gelir. Aynı sınıfa sahip olmasına rağmen mensup olduğu sınıfı küçük gören insandır. Tüketme dışında başka bir şey düşünemeyen, bu sebeple de toplum tarafından benimsenmeyen kişiye lümpen, bu duruma da lümpenlik denir.

Lümpenliğin etkileri nelerdir?

Lümpenliğin toplumu nasıl etkilediğini anlamak için çevremize bakmamız yeterli. Bugün çevremizde yeni zengin olmuş çok insan görüyoruz ama bu zenginlik bize soylu gelmiyor. Bugün herkes bir şeylere sahip olduğunu göstermeye çalışıyor.

Lümpen olan birçok insan güçlü görünmek ister ama yüz ifadesi bunun tersini anlatır. Aslında bakışlarında çevresinden bir destek arar. Tavırlarında gücün verdiği cesareti göremezsiniz çünkü özgüveni eksiktir. Geldiği seviye ile alışkın olduğu davranma biçimi birbirini desteklemez. Servetiyle çevresini aşsa da konum olarak istediği yerde değildir çünkü zihnen hâlâ eski durumundadır. Bu sebeple zenginliğini mensubu olduğu sınıfa sürekli göstererek tatmin olmaya çalışır.

Bu durum kötüyü örnek gösteriyor. Varlığı bilmeyen çoğunluk, zenginliğin böyle bir şey olduğunu düşünüyor. Onlarda zengin olduğunda herkesi hakir görme cüretini gösteriyor. Sadece tüketerek kendini değerli göstermeye çalışıyor. Yoksulluk suç olarak görülünce toplumsal barış bozuluyor ve fakir de zengin gibi tüketmeye çalışıyor. Kendini değerli göstermeyi parayla yapmaya çalışınca ve bu çoğunluğa sirayet edince toplumun niteliği bozuluyor.

İnsan, karşısındakinin giyimine ve tavırlarına bakarak ilk kanaatini oluşturur. Her insanın önyargısı ilk izlenimlerinde önemlidir. Karşısındakinin rafine bir zevki olup olmadığını ilk bakışta anlar. En son modayı da giyse vücut onu taşımaya henüz hazır değildir. Bunun için tavırların zarif olması gerekir bu da zamanla kazanılır.

Lümpen güzel giyinse de içi boştur.
Lümpen, sadece tüketmek ve bunu göstermek ister. Niteliksiz insandır.

Lümpen, zenginliği herkesin yaptığını yapmakta bulsa da özgün olamaz. Bugün çevreyi rahatsız eden bir insan tipinin olması, asil kabul edeceğimiz insanların sokağa çıkmasını engelliyor.

Yine de bazı insanların iyi niyetle bir arayış içinde olduklarını görüyoruz. Bir şeye sahip olduklarının farkındalar ve buna bir anlam katmak istiyorlar. Paranın bir araçtan başka bir şey olmadığını görüyorlar.

Paranın size hükmetmesine izin vermeyin.

Para, insanı rahatsız eder çünkü sizden daha çoğunu bekler. İnsanlar parayı harcayarak ona hükmedeceğini düşünür ama böyle yaptığında paranın hükmü geçerlidir. Oysa para size birçok şeye sahip olma fırsatı verir. Eğer siz maddeye anlam veremezseniz ve bakış açınızı değiştiremezseniz paranın esiri olursunuz.

Varlık, sizi yeni çevrelere sokar ve yeni zevkler edinirsiniz. Ancak yapacağınız tercihler, geleceğinizi belirler. Kumar da haz verir ama siz bir hobi edinmeyi daha zevkli bulabilirsiniz. Mesela bir enstrüman çalmayı öğrenebilirsiniz. Bunun yanında hiç ihtiyacınız yokken bir araba daha alabilir ya da tarihi keşfedeceğiniz ve öğreneceğiniz bir dünya turuna da çıkabilirsiniz. Söz gelimi sofranızda farklı lezzette yemekler vardır ama siz her gün peynir ekmek yemeyi de tercih edebilirsiniz. Sözün kısası, parayı sadece tüketim aracı da görebilirsiniz, hayatınıza renk katacak bir araç olarak da kullanabilirsiniz.

Paranın size verdiği seçme şansını iradenizin yönlendirdiği şekilde kullanırsınız. Birincisinde para sizi yönetirken ikincisinde daha rafine zevkler edinerek siz parayı yönetmiş olursunuz. İşte buradaki tercihleriniz nasıl bir zenginlik yaşayacağınızı şekillendirir. Ya küçük yerlerin büyük adamı olursunuz ya da özgürleşip çevrenizi anlamlandırır ve zenginliğinizi gelecek kuşaklara bir asalet katarak aktarırsınız. Bunu yapabildiğiniz zaman gerçekten zengin birisi olursunuz.

Para bugün vardır, yarın yoktur.

Para ürkektir, hemen kaçar. Çok zor kazanırsınız ama kaybetmesi kolaydır. Üstelik kaybederken elinizden uçtuğunu görmezsiniz çünkü en büyük hataları en güçlü olduğunuz zamanlarda yaparsınız. Yanlış başladığınız için durumu tersine çevirmek adına yaptığınız yanlışlar sizi eskisinden de kötü duruma götürür çünkü sizi yeniden yukarı taşıyacak çevrenizi de kaybetmişsinizdir.

Bugün varlık sahibi olanların çoğunda gördüğümüz en önemli asalet yoksunluğu tevazudur. Parası olmayanı değersiz görmek aslında kendisinin değersiz olduğunu gösterir. Para, bünyesine işlemiştir ve yanlış başlangıçla herkesi kendisi gibi görür. Parayı kendisinden çekip aldığınız zaman değeri olmayan bir maddeye dönüşür. Ne var ki zenginliğini kaybeden insan niteliğini kaybetmiyorsa hayat ona başka fırsatları sunduğunda da onları değerlendirmesini bilir.

Zenginlik, kaçırdığınız fırsatı bilmeden daha azına razı olduğunuz durumlar da yaratır. Eğer sahip olduklarınız size nitelik kazandırmıyorsa çevreniz de niteliksiz olur. Bunun yanında çalışanlarınız niteliksiz olur ve kaybettiğiniz fırsatları bilmeden kendinize başarılıyım diyebilirsiniz.

Eğer böyle tanınırsanız zaaflarınız olur ve kullanılırsınız. Sonuçta zenginliğiniz dünya görüşünüzü değiştirmemiştir. Bu da dünyayı hatalı algılamanıza sebep olur. Kaybetme korkunuz cesaretinizi kırar çünkü size cesaret verecek nitelikli bir çevreyi yaratamamışsınızdır. Daha iyisini kazandıracak aklı verecek akil bir dostunuz olmadığı için daha azına razı olursunuz. Böyle tanınmanız, ne kadarına razı olacağınızı da belli eder.

Biraz da olsa erdem sahibi olmalıyız.

Asaletten değil ama insan olma ayrıcalığından gelen iyi nitelikler vardır. Asil olmak kuşaklar boyu sürse de ondan daha önemli olan ve sizi asalete götüren erdemleri her zaman içinizde taşırsınız.

Bütün mesele bu niteliklerinizi keşfedip onları geliştirmektir. Erdemli olmanız zengin ya da asil olmanıza bağlı değildir ama öyle olmak daha zordur.

Bazı insanlar kaba görünür ama söylediği bilgece bir söz sizde parayla kazanamayacağınız bir ufuk açar. Erdemin niteliklerine herkes inanır ve onlara sahip olmak ister fakat çok az insan bunu başarır. Bunun sebebi, basit görünen ama kazanılması çok zor olan bu özellikleri benimsemek için zaman ve cesaret gerektiren bir iç yolculuğa çıkmanız gerektiğidir.

Çevrenizde doğru sözlü ve adil tanınmanız, yardımsever olmanız sizin hakkınızda olumlu düşünceler yaratır. Ayrıca başkalarının hakkını da koruyacak cesarete sahip olmanız size duyulan saygıyı arttırır. Ölçülü ve mütevazi olmanız çevrenize yaydığınız olumlu enerjinin size de aynı şekilde dönmesini sağlar.

İnsanlar, sahip olduğu erdemlerle çevresine hükmeder. Örneğin kendisine ters gelen bir davranışı başkasına yapmaz. Kendisine duyduğu saygıdan dolayı daha çoğuna sahip olmak için yalan söylemez. Adaletli olmak size maddi ve manevi kazanç kapılarını açar. Böyle bir şöhret paradan daha değerlidir. Başkalarının iyi durumlarına imrenmez. İnsanların gururlarını hakaretle değil tevazuyla yener.

Bunları hemen uygulayabileceğinizi düşünebilirsiniz ama gerçekten öyle midir?

Bugün hepimizde eksik olan, erdeme inanmamamız. İnsanın bir an önce yeteneğini maddeye çevirmeye çalışmasını anlıyorum ama bunun yöntemini kabul edemiyorum. Bugün kazanmak için her şeyin mübah görüldüğü bir ortamda insan olma vasıflarımızdan uzaklaşıyoruz. Oysa para kazanmak için kötü olmaya gerek yoktur.

Sonuç

İnsanlar maalesef gerçeklikten uzaklaştı. Zengin bir ülke olmadığımızı hatırlamamız lazım. Öyle de olsa herkesin zengin olması paranın doğasına aykırıdır.

Orta sınıfın olmadığı bir ülke zengin olamaz. Üst sınıf orta sınıfın desteğiyle zenginliğini arttırır. Orta kesim de varlıklı sınıfın yarattığı fırsatlarla bir üst sınıfa geçer. İnsanlar kendilerini zengin göstererek zengin olamaz ancak budala olur.

Sadece para kazanmak tek başına yeterli değildir. Onu korumak ve zenginliğinizi kalıcı kılmak için zihninizi de zenginleştirmek zorundasınız. Neticede varlık size herkesin giremeyeceği yerlere girmenize, herkesin sahip olamayacağı şeylere sahip olmanızı sağlar. Ne var ki para tek başına kuru bir şeydir. Eğer nezaket ve anlayış olmazsa sedece parayla istediklerinize sahip olamazsınız.

Niteliksiz bir zenginlik sizi değerli yapmaz sadece ticaretini yaptığınız bir meta yapar. Çok varlıklı da olsanız nezaket yoksa hayatınız renkli olmaz. Nezaket, içinizdeki sevgiden yansır, o da erdemden gelir.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.